Trajikomik bir olay bu :)
Son zamanlarda popüler olan değersizlik duygusu kıskançlığın üzerine mi yatıyor
acaba? Ne demek bu? Kıskançlıkla olan ilişkisine bakmadan önce kendisinden
biraz bahsetmek istiyorum müsadenizle. Değersizlik, çoğu insanın hayatında az
ya da çok hissettiği bir şey. Bir şey diyebildim, çünkü değersizlik inanç mı yoksa
duygu mu ben de henüz anlamadım :)
İnançsa neden “değersiz hissettim” diyoruz?
Aslında şöyle düşünürsek inanç olma ihtimali daha yüksek
gibi;
Değersiz hissettiren şey gerçekten değersizliğin sebebi değil
aslında. En ufak bir şey bile insana değersiz hissettirebiliyor. Mesela,
kendinizde yaptığınız ufacık bir değişikliğin sevdikleriniz tarafından fark
edilmemesi olabilir bu. Aslında yaptığınız değişiklik o kadar küçük ki fark
etmek mümkün değil. Yine de insan bazen bu gerçeği bir kenara bırakıp fark
edilmediği için kendisini değersiz olarak nitelendirebiliyor. O anda değersizlik inancı birden vücut buluyor. Yani sen zaten değersiz olduğuna içsel olarak
inandığın için (bilinç dışı olarak) değersiz hissediyorsun. Oysa yukardaki
örnek için gerçek şu ki; yaptığın değişiklik bir insanın algılayabilmesi için çok
küçük kalıyor.
Kıskançlık ise değersizlikten daha meşhur olan bir durum.
Hatta daha pozitif diyebiliriz belki. Genelde kıskanılmak sevgi göstergesi
olarak değerlendirilir bizim toplulumuzda. Öyle midir değil midir tartışılır. Ama
oluşturulmuş bu pozitif algıdan dolayı kıskançlığın değersizliğe dönüşmesini kaçırabiliyoruz.
Peki kıskandığımızda ne oluyor da değersizlik üzerine düşüveriyor?
Tabi bu bahsettiğim kıskançlık sevgili kıskanması değil,
daha çok kendinde olmayan bir şeyin başkasında olduğu durumlarda oluşan
kıskaçlık. Bu tarz bir kıskançlık fikrimce bir kıyaslamanın peşinden
geliveriyor. Ve kıyaslamanın sonunda kıskançlık geliyorsa, “ortada bir eksiklik
var demektir” şeklinde yorumluyoruz. İnsanın kendini eksik hissetmesi de karşı
taraftan daha değersiz olduğu inancını ortaya çıkarıyor. Değersizlik buz
dağının görünen kısmı olurken, kıyaslama ve kıskançlık saklanıveriyor. Özet olarak oluşan durum:
Kıyaslama ->Kıskanma -> Değersizlik
İnsan bu noktada
gerçekçi değerlendirmeden uzaklaşabiliyor. Kendini gerçekten değersiz sanıyor.
Oysa gerçek tabiki bu değil. Ama ne yapmalı da bu değersilik duygusuna kapılmamalı?
Kıskançlıktan mı vazgeçmeli? Yoksa kıyaslamaktan mı? İnsanın içinden ikisinide
bırakmak gelmiyor biliyorum. Çünkü ikisinin de pozitif tarafları var.
Kıskançlık bir yandan büyük motivasyon kaynağı, insana hayattaki olasılıkları
hatırlatıyor. Kıyaslama ise değerlendirmeyi, ölçmeyi sağlıyor.
Kıyaslama ->kıskanma-> değersizlik üçgeninde çözüme
ulaşmak istiyorsak sanırım hikayenin başladığı yere dönmeliyiz. Belki ölçme
değerlendirme amaçlı kullandığımız kıyaslama yöntemine yakından bakmalıyız.
Mesela, neyle neyi kıyaslıyoruz? Hani derler ya armutla elmayı kıyaslama diye.
İşte biz de tam olarak bunu mu yapıyoruz acaba? Eğer iki insanı kıyaslıyorsak,
evet tamda böyle bir şey yapıyoruz. Yani kıyaslamayı yanlış yerde kullanıyoruz.
Kıyaslama -> kıskanma-> motivasyon olduğunda belki
problem su yüzüne çıkmıyor, insan hayatına geriye bakmadan devam edebiliyor. Ama kıyaslama ->kıskançlık ->
değersizlik oluyorsa, dönüp bi arkanıza bakın derim. Değersizliğiniz gerçek
değil, sizin değeriniz bir başkasına bağlı değil. Ezbere bir yöntemle
değerlendiriyoruz kendimizi. Çünkü, hiçbirimizin şu anki koşulları,
yetiştirilme tarzı, içsel dinamikleri ve hatta anne karnındaki süreci bile bir
diğerine eşit değil. Kendimizi veya çocuğumuzu, eşimizi, ya da sahip olduğumuz
herhangi bir şeyi başkaları ile kıyaslayarak kendimize acı çektirmekten vazgeçmeyi
diliyorum. Hepimizde farklı ve mükemmel bir potansiyel var. Kıyas yapıp
enerjimizi bizde olmayana verdiğimizde var olan enerjiyi de aşağıya çekip
negatife çeviriyoruz. Enerjimizi kendi potansiyelimize odaklayarak onu açığa
çıkarmaya verdiğimizdeyse, emin olun sonuç çok daha pozitif ve tatmin edici oluyor.
O zaman hadi! Enerjimizi kendimize kullanarak daha da yükseltelim :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder