İlk defa ne zaman izin verdik bir başkasının bizim
hayatımıza karışıp, kendi kararlarını bizim hayatımızda uygulamasına? Neden
kendi isteğimiz yerine bir başkasınınkini yaptık istemeye istemeye? Neydi bizi
korkurtan kendi fikrimizden, istediğimizden, yapabileceklerimizden,
kendimizden? Ne zaman öğrendik kendimizden korkmayı ve ne zaman başladık
kendimizden uzaklaşmaya? Neden vazgeçtik kendimiz olmaktan?
Bizi kendi yapmak istediklerimizden vazgeçecek kadar
korktutan şey neydi? Kabul edilmemek mi? Sevilmemek mi? Onaylanmamak mı? Bu
taşıdığımız korku her ne ise genetik bir hastalık gibi nesilden nesile geçiyor.
Kendimizden vazgeçmenin sorumluluğunu ailelerimize mi vermeliyiz? Peki onlar
kimden/neyden korktu da çok sevdikleri çocuklarına kendileri olma özgürlüğünü
veremedi? Onlar da kendi aile kalıplarından veya ezberlediklerinden korktular.
Bu suçlu listesi nereye kadar uzanır böyle bilmem. Beni kendim olmaktan
uzaklaştıran ve kısıtlayan şey her ne ise, bunu bana kim verdiyse, öfkelenmeme
sebep oluyor. Sinirleniyorum. İçimde kendini kısıtlamaya çalışan, böyle olması
gerektiğine inanan bir çocuk var. Kendini
ancak böyle koruyabileceğine inanıyor. İmkansızlıklara inandırılmış,
yapmak/yaşamak istedikleri başkalarının onayına bağlı kalmış bir çocuk. Kendi
isteklerini yaparsa aç kalacağı, parasız kalacağı, sevilmeyeceği,
onaylanmayacağı, taciz edileceği, dışlanacağı ve daha bir sürü negatif şey
öğretilmiş, o da öğrenmiş tabi. Tüm bunları yaşamamak için elinden geleni
yapıyor. Kendi isteklerine kulak tıkıyor ve başkalarının beklentilerini ön
plana çıkarıyor. Ve sonunda istememeyi öğreniyor.
Artık, korku hissetmediği
zamanlarda bile içinden herhangi bir şeye karşı istek gelmez oluyor. Bu
isteksizlik hallerinde, neden bu kadar isteksiz olduğu için kendini suçluyor.
Çünkü ondan beklenenleri yapamaz hale geliyor. Kimseyle konuşmak istemiyor, işe
gitmek istemiyor, dışarı çıkmak istemiyor, kendine bakmak, süslenmek istemiyor,
kilo vermek,diyet yapmak istemiyor. Bu istemediği şeyleri istemediği için bile suçlu, çünkü bunları normalde başkaları için yapıyor. Başkalarının isteklerini yapamadığı için suçlu.
Herhalde bu belirtiler size de depresyonu hatırlatmıştır. Çok
şükür ki ben depresyona girmedim, girdiysemde çok fark edemedim. Ama
bahsettiğim bu isteksizlik durumlarını kısa süreli olsada derinden yaşadım.
İnsan neredeyse yaşamak bile istemiyor. Kendi
isteklerinden vazgeçmek, kendinden vazgeçmek sonunda insanı yaşamaktan
vazgeçirir hale getirebiliyor.
3 idiots (3 Aptal) diye Hint yapımı bir film izledim. Film
bu bahsettiklerimi o kadar güzel somutlaştırmış ki. 3 arkadaş da mühendis olmak
için okuyor. Ama sadece birisi başarılı ve hatta okul birincisi. Arkadaşları
ona tuzu kuru muamelesi yaparken şöyle diyor “Neden birinci oluyorum biliyor
musunuz? Çünkü makinaları seviyorum, mühendislik benim tutkum, sende senin
tutkun olduğun şeyi yap!” Arkadaşı ise vahşi hayvanların fotoğraflarını çekmeyi
çok seviyor ama babası mühendis olmasını çok istiyor diye mühendislik okuyor.
Sonunda o da kendi tutkusuna doğru yol alıyor. Fakat filmde 2 öğrenci, okul
tarafından başarılı bulunmadıklarını ailelerinin kaldıramayacağını düşündükleri
için intihar ediyor. Kendileri mühendis olamadıklarına üzüldükleri için değil
(çünkü bu zaten kendi tercihleri değil), ailelerinin beklentilerini
karşılayamayacakları için intihar ediyorlar. Filmi izlemenizi tavsiye ederim.
Kendimizden, tutkularımızdan vazgeçişlerimizin maalesef
çoğumuz farkında bile değiliz. Bu yüzden etrafımdaki çoğu insanın yaşama
enerjisi yok, yaşamaya hevesli değil, kendi hayatından vazgeçmiş. Tutkunu
olduğumuz şeyleri bilmiyoruz bile. Yaşamak
için içsel motivasyonumuz yok. Para için, başkalarının sevgisi, takdiri,
onayı için, çocuklarımız için yaşıyoruz. Kendimiz için yaşamayı unuttuk.
Kendimiz için yaşadığımızda suçlu hissediyoruz, bencil hissediyoruz.
Tüm bunların ışığında aslında şöyle bir akış oluşuyor;
İstemek en doğal hakkımız. Doğal bir şekilde isteyemiyorsak,
yaşamayı da tam anlamıyla isteyemiyoruz maalesef. İçsel motivasyonumuzu
yükseltmek için içimizdeki isteklere kulak vermemiz gerekiyor diye düşünüyorum.
Peki ne yapmalıyız? Bunun için yukarıda koyu font yaptığım cümlelere
tekrar bakmak istiyorum;
“Kendini ancak böyle
koruyabileceğine inanıyor.”
Kendimizi korumak adına kendimizden vazgeçerek kendimize
zarar veriyorsak, kendimizi korumak için başka yollar bulmamız gerekiyor demek ki.
Bunları tekrar öğrenebiliriz. Artık kendi yeni formülümüzü kendimize
öğretebiliriz. Bu konuda araştırma yapabiliriz, yardım alabiliriz.
“...suçlu çünkü bunları normalde başkaları için
yapıyor. Başkalarının isteklerini
yapamadığı için suçlu.”
Gerçekten kendimiz için mi yaşıyoruz, yoksa bir başkası için
mi? Bir karar vermeliyiz. Kendimiz için, gerçekten istediğimiz, zevk aldığımız,
sevdiğimiz şeyler yapıyor muyuz? Mesela kendimizle ilgilenmekten gerçekten zevk
alıyor muyuz, yoksa hep başkaları için mi hazırlanıyoruz?
“Kendi isteklerinden vazgeçmek
kendinden vazgeçmek sonunda insanı yaşamaktan vazgeçirir hale getirebiliyor.” ÇÜNKÜ “Yaşamak için içsel motivasyonumuz yok.”
Tanıdığım çoğu insan (bende dahil) kendinden vazgeçtiği
için pasif bir depresyon yaşıyor. Eğer sonunda bu duruma gelmek istemiyorsak, gerçek anlamda “KENDİMİZE
GELMEMİZ” gerekiyor.
Farkındalık ve kendimiz olma adına güzel bir yazı olmuş. Örnekler ve durum tespitleri ve çözüm önerisi çok sağlam tebrikler bu yazı için
YanıtlaSil